17 Haziran 2015 Çarşamba

OKUMA GÜÇLÜĞÜ


Yazılı olarak gördüğümüz işaretleri seslendirme aşamasına okuma deriz. Bir başka deyişle, sesleri birleştirerek heceleri, heceleri birleştirerek kelimeleri, kelimeleri birleştirerek cümleleri oluştururuz. Yazılı bir metinde geçen duyguları, düşünceleri, fikirleri anlamak ise akıcı ve anlamlı bir okumadan geçer. Bu bilişsel etkinliği düşünürken, yazarken ve okurken; organizmamızdaki, işitme, görme ve zihinsel alanlarımız harekete geçer ve bir öğrenme çabası başlar. Dolayısıyla okumanın karmaşık bir süreç olduğunu söyleyebiliriz.

 Okumayı öğrenebilmek belli bir süreci ve işlemlemeyi tamamlamayı gerektirir. Aynı zamanda bireyin sağlık durumu, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi, nörolojik ve fizyolojik yapısı buna uygun olmalıdır. Bazı durumlarda ise yukarıda sözü edilen alanların yeterli olgunluğa erişememesinden dolayı okumada güçlükler yaşanabilir. Okuma da yaşanan bu güçlüğe disleksi denir. Disleksi son zamanlarda öğrenme güçlüğünün de kapsayıcı bir terimi haline gelmiştir (Bender, 2007).

PEKİ NEDİR BU OKUMA GÜÇLÜĞÜ ?

ÖĞRETMENLER VE EBEVEYNLER BU DURUMU NASIL FARK EDEBİLİR ?

* Yazıdaki kelimeleri doğru ve akıcı olarak okuyamıyorsa
* Okuduğu metindeki kelimeleri seslendiremiyor ya da seslerin ne ifade ettiğini çözümleyemiyor ise
* Okuma yaparken harflerin sırasını, yerlerini değiştiriyor ise
* Normal konuşurken kelimeleri sorunsuz bir şekilde söylerken aynı kelimeleri okurken güçlük yaşıyor ise
* Sesler arası farklılığı anlayamıyor ya da söylenen sesi harf olarak size geri bildiremiyor ise (örneğin "z" ve "s" sesi verdiğiniz de seslerin farklılığını anlayamaması gibi)
* Okuduğu metni anlaması ile dinlediğini anlaması arasında büyük bir fark var ise
* Bildiği kelimeleri hatırlamakta zorlanıyor ise
* Kısa süreli bellek, matematik, faaliyete yoğunlaşma, kişisel organizasyon ve sıralama
yaparken güçlük yaşıyorsa okuma güçlüğünden şüphelenilebilir. Sonrasında ise bir uzmana başvurarak çocuğunuza yardımcı olabilirsiniz.

Şüpheleriniz doğru çıktı ve çocuğunuza okuma güçlüğü tanısı verildi. Peki daha  sonrasında neler yapılabilir?

Sizlere verebileceğimiz ilk tavsiye, çocuğunuzu umutsuz bir hastalığa kapılmış gibi düşünmemeniz ve bunu, ona hissettirmemeniz. Okuma güçlüğü olan çocuklar tanı konma aşamasına kadar okuma güçlüğünün yanında psikolojik bir güçlük de yaşarlar. sınıfta diğer arkadaşları okurken ve yazarken, onun okuyup yazamaması, kendini diğer arkadaşları ile kıyaslayıp eksik bulması, öğretmeninin okumayı sökebilmesi için ona gösterdiği özel ilgi, sizlerin evde yaptığı ekstra çalışmalar derken, farkında olmadan ona psikolojik bir takım sıkıntılar da yaşatmış oluyoruz ve bu durum özgüveninin sarsılmasına sebep olabiliyor.
böyle bir durumda temel amacımız onu desteklemek ve rahatlamak olmalıdır. bunun için haftada 2 veya 3 saatlik özel eğitime başlamalı ve özel eğitimde yapılan çalışmaları tekrar ederek, daha kolay öğrenmesini sağlayabiliriz. okuma güçlüğü yapılan çalışmalar ile üstesinden gelebilen bir güçlüktür ve yapılan bir çok araştırmaya göre de, herhangi bir spor dalıyla uğraşan ya da hobisi olan okuma güçlüğü olan çocuklarda daha hızlı gelişme olduğu gözlemlenmiştir (Schneider ve arkadaşları, 2009)

Ayrıca çalışma ortamınızda ve yapılacak çalışmalarda alacağınız bazı önlemler de okuma yapmayı kolaylaştıracaktır. Bunun için;
* Okuma faaliyeti için sessiz bir alan oluşturabilir,
*  Büyük puntolu ve satırlar arası geniş boşluklar olan kitapları tercih edebilir
*  Kitabı önce siz okuyarak sesinizi kaydedebilir, daha sonra aynı yerleri sizin sesiniz eşleğinde çocuğunuzun okumasını isteyebilirsiniz
*  Hafızasını güçlendirmek için hafıza kartları ile oyunlar oynabilirsiniz.

                                                                                                       Psikolog Özlem Bozkan
                                                                                    Dünya Psikolojik Danışma ve Eğitim Merkezleri

Referans listesi
* Schneider,  S., Vogt, T., Frysch, J., Guardiera, P., Strüder, K. H. (2009).  School sport- A neurophysiological approach, Neuroscience Letters, 467, 131-134.       
* Bender, W. N. (2007). Learning Disabilities: Characteristics, Identification, and Teaching Strategies, 6. Basım.

25 Mart 2015 Çarşamba


Çocuğu okula başlayan her anne baba çocuğu için en uygun okulu ve öğretmeni seçebilmeyi ister. Çocuğun kendini okulda güvende hissetmesi, öğretmenini sevmesi ve onunla iletişim kurması kuşkusuz her aile için önemli beklentilerdir. Çocuğun okulla ilişkisi ise öğretmenle kurduğu bağ ile şekillenir. Bu süreçte anne babalar kurum yetkililerinden çok öğretmenle iletişim kurarlar ki bu iletişimin yeri, zamanı ve içeriği son derece önemlidir.

Çocuğun önünde, okula geliş ve dönüş zamanları başta olmak üzere birçok sohbet açılır. Bu sohbetlerden bazıları çocuğun ihtiyaçları bazıları da anne babaların beklentileri üzerinedir. Tam bu noktada anne babaların çocuğun öğretmenle iletişimini destekleyici adımları çocuğun güvende hissetmesini sağlar.


Çocuğun ifade etmesi gereken durumları çocuğa bırakıp destekleyici rol alın; örneğin çocuğunuz okulda baş edemediği bir sorunu sizinle paylaştığında onu dinleyin, aynı biçimde öğretmeniyle de bu konuyu paylaşabileceğini ve öğretmeninin bu durumu yönetebileceğini söyleyin. Konu her neyse eğer çocuğunuz istiyorsa siz sadece öğretmenine  “Tolga sizinle özel bir konuyu paylaşmak istiyor.” diyerek destekleyici olun. Çocuğun olmadığı ortamda konuyla ilgili sizin de endişeleriniz varsa bunları mutlaka öğretmen ve kurum yetkilisiyle paylaşın. Ayrıca çocuğunuzun öğretmeni ile iletişime geçip, konuyu paylaşıp paylaşmadığını takip etmeyi unutmayın.
Çocuğun önünde öğretmene çocuğun isteklerini söylerken çocuğun gözünde öğretmenin otoritesini koruyun, örneğin çocuk okuldaki herhangi bir derse katılmak istemiyorsa, “bu konudaki kararları öğretmen verir, öğretmeninle anlaşabilirsin” diyerek okul içindeki otoritenin öğretmen olduğunu çocuğa hatırlatın. Çocuğun okul içinde güven duyacağı, seveceği, isteklerini ve ihtiyaçlarını paylaşabileceği bir lidere ihtiyacı vardır eğer o kişi öğretmen olmazsa çocuk sorun yaşadığında kimden yardım isteyip destek alacağını bilemez ve anne babayı arar. Bu nedenle öğretmenlere “Ozan bugün resim dersine girmeyecek, tamam mı?” gibi yönergeleri çocuğun önünde iletmek doğru değildir.

Okul içinde ya da dışında çocuğunuzda gördüğünüz ve hoşlanmadığınız davranışlar hakkında çocuğun önünde öğretmenlerle konuşmak, çocuğa öğretmenin gözünde kendini değersiz ve başarısız hissettirebilir. Bu yüzden bu gibi davranışlar mutlaka randevu alınarak yapılacak özel görüşmelerde paylaşılmalıdır. Öğretmenin sizin kurallarınızı sizin de öğretmenin kurallarını sürdürüyor ve destekliyor olmanız ise çocuğun öğrenme sürecini oldukça hızlandıracaktır. İstenmeyen davranışları ortadan kaldırmak ya da olumlu davranışı kazandırmak aşamasında öğretmenle iletişim halinde olup aynı dili paylaşıyor olmak (tutarlılık) çocuğun dengede kalmasını sağlayacaktır.

Dikkatli olmakta fayda görülen bir diğer konu da okul dışında öğretmen hakkında yapılan konuşmalardır. Çocuğunuz yakındaysa öğretmen hakkında olumsuz ya da çocuğu kaygılandırabilecek konuları kesinlikle paylaşmamak önemlidir. Bazen öğretmenlerin olumlu yönleri de (…öğretmeni çok genç, çok şirin, çok sakin vs.) çocuk için zayıflık gibi algılanabileceğinden bu gibi konuşmalar da öğretmeni güçlü, sevecen ve güvenilir tasvir etmeniz çocuğunuza güven verecektir; çünkü çocuk hayata size duyduğu güvenle tutunur ve sizin güven duyduklarınıza da daha kolay güvenerek daha istekli iletişim kurar.
Çocuğun öğretmen ile olan ilişkisi sizin öğretmenle olan ilişkinize sıkı sıkıya bağlıdır. Sizin her türlü endişeniz çocuk tarafından hissedilir ve çocuğun okulda geçireceği zamanı etkiler. Önemsiz gibi görünen küçük meseleler bile olsa kaygılarınızı kurumunuzla paylaşın ki çocuğunuz kendini güvende hissedebilsin ve keyifle öğrensin

                                                                      Dünya Danışmanlık ve Eğitim Merkezleri
                                                                                  Anaokulları  Koordinatörü
          Psikolog Gülşah Sütlüoğlu